top of page

BİR AVUÇ GÖKYÜZÜ: Başlangıç 🪐

Güncelleme tarihi: 5 Ara 2022

İnsanlık sona mı erecekti? Koca bir evrende yalnız mıydık gerçekten? Yoksa birileri daha mı vardı? Aklımı sürekli kurcalayan şey buydu belki de. Okulda hocamın anlattığı başka bir gezegende yaşamak mümkün mü soruları beynimi yoruyordu. Okul çıkışı biran önce eve gelip ilk işim odama kapanmak oluyordu. İlla ki başka gezegende yaşam vardı. Gezegenleri araştırıp duruyordum zaten adımdan dolayı bu merak yıllar önce başlamıştı bende.

Venüs aylarca haftalarca uykusuz kalarak düşünüp durdu. Artık uyku uyumak aklıma bile gelmiyordu ismimin gizemi sarmıştı bir kere. Madem kendi adım bir gezegenden verilmişti babaannem tarafından, o zaman kendi adını taşıdığı gezegeni bilmeyi borç bilmişti. Nerden başlayacaktım, kimden öğrenecektim diye hep bir araştırma peşindeydim. Babaannemin yanına gittim. Bu merak duygumu babaannem aşılamıştı. Dinlerken heyecan duyduğum Zühre hikayesini tekrar dinlemek istediğimi söylemeden babaannesi anlıyordu.

“Venüs kızım dinlemekten bıkmadın mı? Gel bakalım“ dizlerini işaret ederek.

Usulca yanına yaklaştım. Çocukluk alışkanlıklarımı bırakamıyordum.

Venüs babaannesinin bacağına başını koydu ve gözlerinin içine bakarak dinlemeye koyuldu.



“Evet başlayalım bakalım: batıya göre Venüs, bize göre Zühre… güzelliğin ve zarafetin simgesi, Zühre yıldızının hikayesi biraz gerçek biraz mitolojik. Hikayemize göre sema da bulunan iki varlık; Harut ve Marut, devamlı insanların zaaflarına yenik düşmelerini, mal sahibi olma hırslarını yererlerdi. Allah bu iki varlığı, hem onları hem de insanları sınamak için yeryüzüne gönderir. Gündüz insan suretiyle yeryüzüne inip, geceleri ise sihirli bir söz söyleyerek göğe çıkan bu varlıklar, yeryüzünde Babil’e inerler. Onları görenler, hem daha önce hiç görmedikleri kadar güzel olan bu varlıklardan çekiniyor, hem de onları yakından görebilmek için fırsat kolluyorlardı. Yavaş yavaş insanların arasına karışan Harut ve Marut insanlara bildikleri sihirleri öğretmeye başlarlar. Yalnız bir şartları vardır; öğrendiklerini kötülük için kullanmamak. Zamanla insanlar, bu öğrendikleri sihirleri kullanarak inanılmaz olaylara tanıklık ederler. Harut ve Marut ise Zühre adında bir kadınla tanışırlar. Bu kadın güzelliğiyle herkesi büyüler. Artık bütün günlerini Zühre ile geçirmeye başlayan Harut ve Marut, onunla beraber şarap içip eğlenir, geceleri ise sihirli sözü söyleyerek göğe çıkarlar. Bir gün Zühre onlardan, kendisine bela olan bir adamı öldürmelerini ister. Başta bunu kabul etmemelerine rağmen Zühre onlara yüz çevirince yapmak zorunda kalırlar. Ertesi gün yine Zühre’nin yanına giden Harut ve Marut şarap içerler ve Zühre onlardan sihirli sözü söylemelerini ister. Şarabın etkisinde olduklarından olacak sihirli sözü söylerler. Zühre ortalardan kaybolunca anlarlar ki, çoktan sihirli sözü söyleyip göğe yükselmiş ve bilinen adıyla Zühre Yıldızı olarak yerini almıştır. Zühre’nin etkisinden çıktıklarında ise fark ederler ki; insanları yerdikleri her ne varsa yapmışlardır. Zühre için şarap içmiş, adam öldürmüş ve sır olan sihirli kelimeyi ona söyleyip göğe yükselmesine sebep olmuşlardır. Zühre gökyüzüne çıkınca, Allah, Harut ve Marut’u cezalandırarak onları Lut çukurunun tavanına baş aşağı şekilde sonsuza kadar asar. Çünkü onlar Zühre’nin güzelliğine kapılıp yapmamaları gereken şeyleri yapmışlardır. Rivayete göre Lut çukurundan günümüzde bile koku gelmekte ve hatta dikkatle dinleyince sesler duyulmaktadır. Zühre Yıldızı ise mitoloji ve edebiyatta güzelliğin ve aşkın sembolü olmuştur. Üçüncü göktedir ve kutlu, yani parlak bir yıldızdır. Tabiatın güzelliğini temsil eden bu yıldız pek çok efsaneye ve şiire ilham kaynağı olmuştur.¨

Bittiğinin farkına varamamıştım. Dinlemeye doymamıştım. Çocukluğumdan bu yana babaannemin masalları, efsaneleriyle büyüyordum bunun bitmesini istemiyordum. Her gece meraklı gözlerle babaannemin gölgesini arıyordum.

Son günlerde Venüs başka biri olmuştu. Kimseyle konuşmuyordu hatta okula gitmeyi bile reddediyordu. Bu durum herkesin dikkatini çekmişti ama normal karşılıyorlardı, bu dönemde herkeste olan şeylerdi. Annesi kızıyla konuşmayı deniyor ama çokta etkili olmuyordu konuşması. Odasına kapanıp saatlerce bilgisayar ekranında kalırdı. Ekranında gökyüzü vardı hep. Bir avucunda gökyüzü diğer avucunda dünya, aklı hep kıyaslamalarla doluydu ama bir yerden sonra donup kalır düşünemezdi sanki bir şeyler düşünce gücüne el koymuştu istediği her şeyi düşünemiyordu. Okuduğu kitaplar gökyüzüne dair altı çizili cümlelerle doluydu. Genelde uyumazdı uyuya kalırdı elindeki teleskopuyla. Ve tüm gece rüyasında yıldızların çarpışması, meteor yağmurları, gezegenlerin konuşmasına şahit oluyordu bundan dolayı yatağında sıçrayarak uyanırdı. Bu kez uyandığına mutluydu çünkü hala araştırma yapabilme fırsatı vardı yeni şeyler öğrenebilir. En çok korktuğu şeydi bir daha uyanamamak…

Bu sabah yine sıçrayarak uyandım ama neler olmuştu gece hatırlamıyordum, nasıl uyuya kalmıştım, ne görmüştüm rüyamda hiçbir şey hatırlamıyordum. Zühre aklımdan çıkmıyordu. Kim bilir neredeydi şimdi gökyüzünde nerde yerini almıştı. Ansızın aklıma düşen Zühre acaba rüyamda onu mu görmüştüm.

Kahvaltıya inmeden önce şunu düşünüyordum; uzun zamandır babaannemi görmüyordum özlediğimi fark ettim bu kadar zaman nasıl aklıma gelmemişti, özlediğimi nasıl da anlamamıştım… onu dinlemeye ihtiyacım vardı Zühre’yi dinlemeyi de özlemiştim. Kahvaltımı yapar yapmaz koşarak evden çıktım, babaannem çok uzakta kalmıyordu arabaya ihtiyaç duymadan yürüyerek gitmeye başladım. Galiba uzun zamandır evden çıkmadığım için temiz havaya ihtiyaç duymuştum. İçime çeke çeke çok derinden nefes alıyordum. Yolda yürürken yürüme mesafesinde bile düşünerek geçirdim “başka bir gezegen de yaşam mümkün mü“ etrafıma bakınarak hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağı günlerin geleceğini hissediyordum. İnsan elinin dokunduğu her şeyi nasıl mahvettiğini aklımdan çıkarmıyordum. Başımı kaldırıp gökyüzüne bakarken eve geldiğimin farkına vardım. Durdum derin bir nefes aldım. Buraya geldiğimde nasıl huzurlu hissettiğimi anlatamamıştım kimseye, kimsede anlamaya çaba göstermemişti. Kapıyı çaldım biraz beklemek zorunda kaldım. Babaannem artık eskisi gibi değildi, yaşlılığın verdiği yavaşlık kapısına dayanmıştı. Sabırla kapıyı açmasını bekledim. Ve beş dakika sonra kapıya doğru gelen babaannemin ayak sesleri kulağımı şenlendirdi. Ve kapı açıldı nasıl da anlardı torununun geldiğini. Beni bekliyormuş gibiydi, sanki haberi vardı. Beni kış bahçesine aldı sürekli orda vakit geçirirdik. Babaannem orada sürekli zamanını geçirirdi saatlerce çiçekleriyle, kitaplarıyla uğraşırdı. Her zamanki gibi yerimizi aldık en sevdiğim kurabiyelerim hazırdı masada çayımızı ve kurabiyelerimizden aldık yerimize geçtik.

Babaannem her şeyin yolunda olup olmadığını sordu. Hemen anlardı nasıl hissettiğimi.

-“karışık “ dedim.

- “anlatmak ister misin “diye sordu babaannem.

Ama konuşmak yerine dinlemeyi istiyordum huzurlu şeyleri dinlemek başka şeylerin var olduğuna o kadar çok inanmak istiyorum ki belki de duymak istediklerimi babaannemden duyuyorum. Yorulmadan başka dünyaları, şehirleri düşlemek artık benim hayatımın birer parçası olmuş durumdaydılar. Her anımda, kendimin mimarı olduğum şehirleri kuruyordum. Bütün hücrelerime işlemişti. Bunlara dalmışken babaannem kaçıncı seslenişiydi acaba. Hiç duymamıştım özür diledim ve başımı babaannemin dizine koyup:

-babaanne anlat hadi deyip kendi konumu kapatmak niyetindeydim, konuşacak takatim kalmamıştı günlerin verdiği yorgunluktu belki. Uykusuz kaldığım gecelerin ağırlığını yeni hissetmiş gibiydim bütün yorgunluğum akıp gitsin istemiştim o an. Başım çoktan dizlerinde yerini almıştı. Kış bahçesinde gözlerim gökyüzünde, babaannemin sesiyle huzurla doluyordum ve o huzurun verdiği sesle derin bir uykuya esir oluyordum gibi…



Gözlerimi açtığımda bambaşka bir yerdeydim üzerimdeki astronot kıyafetleri, nefes alırken boğuluyor gibiydim. Çok sıcaktı ama üzerimdekiler beni koruyor gibiydi. Kendimi incelemeyi bitirip artık geldiğim yeri incelemeye başladım ayağa kalktım ama üzerimdekiler çok ağırdı. Bulunduğum yer çok farklı bir ortamdı, etrafıma baktım ve kuraklık gözüme çarptı içinde olduğum araçtan çıksam mı bilemedim kararsız kaldım. Dergilerde okuduğum, filmlerde gördüğüm her şey şu an karşımdaydı. Yaşıyordum. Acaba benden başka birileri var mıydı? kimsenin olmadığını hissediyordum. Ve gerçekten bir saattir bulunduğum yerden hiçbir canlıya denk gelmemiştim. Belki de kimse yoktu. Dışarı çıkmaya karar verdim. Sessizliği bu kadar hissettiğimi hatırlamıyorum, dünyanın gürültüsünü düşündüm bir an… ne yapacaktım burada hep burada mı kalacaktım korkmaya başladım nefes alıp vermelerim artmaya başladı ama kendi kendimi sakinleştirmeye başladım. Kaç saat oldu acaba… oturmak için gittiğim yerde kalakalmıştım uyku moduna geçiyordum yine. Ve ayın ne kadar güzel olduğunu fark ettim. Yıldızlar nasıl bu kadar güzel ortaya çıkmaya başlamıştı. Hayatımda ilk defa böyle güzel bir manzarayla karşılaşmıştım keşke babaannem de yanımda olsaydı diye düşündüm. Gökyüzünden gözümü alamıyordum. Ve tam o sırada bir ses duydum kadın sesiydi. Nerden geliyor acaba diye her yerde çok hızlı hareketlerle bakmaya başlamıştım hem korkuyordum hem de nasıl olur diye düşünüyordum. Sevinmek aklıma hiç gelmemişti.

Yukarı bak dedi sesin sahibi…

Yukarı doğru kafamı kaldırdım. Aman Allah’ım nasıl olur bu? Bu kadar büyük ve parlak bir şeyi daha önce hiç görmemiştim. Parlaklığından gözlerimi aşağı indirdim tekrardan. Evet tanımıştım bu güzelliğin sahibini Zühre. Sen Zühre olmalısın dedim. Tam o anda yüksek sesli kahkahalar yankılanmaya başladı korkmuştum… Korktuğum şey her yeri saran kahkaha sesi miydi? Yoksa bir anda ortaya çıkan konuşan ve güzelliğiyle efsanelere konu olan Zühre miydi karar veremedim.

Ama sonra aklıma, ne yapacaktım ben gelmeye başladı. O sırada Zühre, daldığım derin düşüncelerden alıp götürdü.

- Niye buraya geldiğini bilmiyorsun ve galiba bunu düşünüyordun.

Aklımı okumuş gibiydi korkma buraya en çok kendi isteğinle geldin. Bunun ne demek olduğunu anlamıştım sanki. Uzun zamandır aklımı kurcalayan gezegenler ve buralardaki yaşam, nihayet şu en çok merak ettiğim Venüs’teyim. Belki bu bir rüyadır ama biraz daha keşfetmek istiyorum buraları. Zühre tekrar konuşmaya başladı:

- Buraya bir görevle geldin bir nevi. Bunu iyi değerlendirmek senin elinde. Sen seçilmiş özel bir kadınsın! Bu gördüğün boş, kurak gezegeni yaşanılabilir kılmak senin elinde, yeni düzeni sağlamak ve sana ait kendine bir dünya kurmak ve bunları sağlamak için bütün olanaklar var. Yani anlayacağın yaratacağın gezegenin yöneticisi sensin. Bir kadın olarak aramızdaki bu bağ daha çok güçlü olacak. Senin elinden geleni yapacağını çok iyi biliyordum bu yüzden seçildin.

-Nasıl? Dedim.

- Merak etme çok kolay. Sadece düşünmen yeterli. Düşünce gücünle istediğin her şeyi yapabilirsin. Daha iyi bir gezegen ve burada kuracağın kentler, buraları yaşanılabilir kılmak senin düşünce gücüne bağlı. Çok dikkatli olmalısın. Tabi bunları yapman biraz zaman alacak bazen yapacağın şey o an olacak, bazıları ise günlerini alacak senin yapman gereken iyi bir plan, iyi bir gözlem ve çok iyi düşünmek…

Venüs yol arkadaşı olan Zühre ye hem güvenmek istiyordu hem de bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Burası bildiği dünya değildi bambaşka bir atmosferdi. Ama artık bunları düşünmesi anlamsızdı her zaman istediği şey, şu an karşısında duruyordu yeni bir dünya oluşturabilirdi. Bu tamamen hayal gücüne bağlıydı. Ama nerde başlaması gerektiğini bir türlü bilemiyordu. Aslında önce kendi barınabileceği bir yer yapmalıydı. Bunu düşünmesi çok az bir zamanını almıştı. Tam o sıra düşünmesiyle birlikte arkasından bir gürültü koptu elini kulağına götürdü ve yere doğru eğildi çok korkmuştu. Yavaş yavaş arkasına baktı gözlerine inanamadı. Tam karşısında eve benzer bir yapı duruyordu ama nasıl olur. Bu ev dediği hayallerindeki bungalov evlerdendi. Şaşkınlığı ve korkusu daha fazla artmaya başlamıştı. Bu nasıl olur. Sadece düşünmüştüm bunun olması imkansız. Zühre yukardan kıs kıs gülmeye başlamıştı. Artık açıklama bekliyordum. Zühre gülmesini bitirmiş konuşmaya başlamıştı;

- Sana dikkatli düşünmeni söylemiştim, barınacak bir yer düşündün ve oldu. Düşüncelerine dikkat et onları kontrol etmesini öğrenmelisin. Belki çok zorlanacaksın ama şu an bulunduğun gezegende hiçbir şey olmayacak bir şey değil. Bunu başaracağını bilmeselerdi seni seçmezlerdi. Özel bir kadınsın sen bunun farkına varıp biran önce işe koyulman gerek. Evet şimdi evin içine gir bakalım beğenecek misin? Düşüncelerini kontrol etmeyi öğren!

Ve ortadan kayboldu…

Evin içinde dolaşırken çok şaşkındım ihtiyacım olan her şey mümkündü. Özel olarak planlanan bir yapıydı çok belliydi dışarının sıcağına rağmen içerisi gayet serindi her şey düşünülmüştü. Beslenmem için bütün her şeyin saklandığı küçük bir oda. Uyumam için yatağım ve araştırma yapmam için gerekli bütün kitaplarım ve en önemlisi gökyüzüne bakabilmem için teleskopum unutulmamıştı. Beni seçenler çok iyi tanıyorlardı iyi bir araştırma yapılmıştı ki babaannemin küçükken bana aldığı kitap bile buradaydı. Bunları düşünmek istemiyordum, uykum gelmişti yatağıma geçtim ve tavana bakarken gökyüzü önümdeydi tavan şeffaftı her şeyi görebiliyordum. Uzun bir süre gökyüzünü izledim. Uyuya kalmışım, uyandığımda sanki zaman hiç geçmemişti saat hep aynı gibiydi. Burada zamanı öğrenemiyorum galiba zamanın farkına varmamı istemiyorlar. Planlı bir şey olduğu kesindi. Sanki düşünce gücümü ele geçirmişlerdi… Susadığımı fark ettim. Su içmeye gittim masada bir bardak su hazır bekliyordu. Artık şaşırmamayı öğreniyordum. Suyumu içtim günlerdir su içmiyor gibi hissettim. Tek nefeste içtim suyumu. Ne yapabilirim diye düşündüm. Etrafıma bakınıyordum her şey çok düzenliydi kusursuz diyecek kadar. Evet dünyada hayal ettiğim gezegen nasıldı acaba? Bunları düşünecektim ama çok dikkat ederek, aslında Zühre ev içinde istediğin kadar düşünebilirsin demişti bu düşünmeme engel olmak sadece evden dışarı çıktığı zaman geçerli olacaktı. O zaman belli bir plan yapmam gerekiyordu bilgisayarımı açtım ve not defteri oluşturacaktım dünyada değiştirmek istediğim şeyler diye not almaya başlayacaktım. Yapılmasını istediğim ve yapılmasını istemediğim şeyler diye gruplandırmam işimi kolaylaştıracaktı. Düşünmek için ayağa kalktım ve başladım düşünmeye gerçekten yeni bir düzen ve yeni Dünya için dikkatli olmam lazım. Küçücük bir hata her şeyi mahvedebilir. Bunun için evin içinde düşüncelerimi dile getirmek kolay olabilir bunu dışarıda kontrol etmeyi öğrenmeliyim. Artık rahat rahat düşünmeye veda zamanım gelmişti. Ve evet ne istiyordum ben, neler yapmak istiyordum, kendi gezegenimi nasıl hayal ediyordum. En çok kızdığım şey doğduğum gezegende doğaya zarar vermeleriydi o zaman ben burada kendime ait bir doğa hayatı oluşturmalıydım. Çiçekler, böcekler, çeşit çeşit canlılar birlikte barınacakları bir atmosfer olmalı… Bu kurak yeri yeşillendirmeliyim. Buranın ilk insanı ben olduğuma göre yeşillendirmem betonlaşmadan daha fazla yer edinmesi gerekiyor. Çünkü burası benim dünyam. Farklı bir özgüven gelmişti üstüme. Artık çoğu şeyin farkına varmıştım.

Gezegeni doğayla renklendirmek için dışarı çıkmam gerekecekti. Önce bir şeyler yemem lazımdı. Çünkü uzun zaman olmuştu bir şeyler yememiştim. Arkama döndüğümde masam hazırdı. Masanın üzerindekiler çokta güzel görünüyordu. Karnımdan gelen seslere gülümsedim. Acıktığımı daha fazla belli etmiştim. Hemen masaya geçtim aylardır aç kalmışçasına yemekleri kaşıklıyordum. Boğulacak gibiydim. Ellerimi karnıma götürdüm ve göbeğimin şiştiğini gördüm, emindim artık doyduğumdan. Masadan kalkmadan hazır olan suyumu bir yudumda içtim. Artık dışarı çıkmaya hazırdım. Kuracağım dünyayı heyecanla merak ediyordum. Ve düşünce dünyamda neler yapmam gerektiğimin planını yaptıktan sonra hazır hale gelecektim. Galiba hazırdım. Dışarı çıkınca yine atmosfer değişik gelmişti kaldığım evdeki ortamla aynı değildi. Yavaş adımlarla hareket halindeydim ve nerden başlayacağıma karar vermemiştim gözlerimi kapattım ve düşünce gücümü hayallerimde buluşturdum nasıl bir doğa hayatı istediğimi düşündüm. Hayal gücümde doğayı bulunca yeşilliklerle dolu küçük bir orman düşündüm ve biraz uzun gözlerim kapalı kaldı. Merakla gözlerimin açılmasını istedim ama hemen açamadım ışıklar vardı gözlerimi rahatsız ediyordu. Buna rağmen merakla açmaya çalıştım. Ve etrafımda muhteşem bir ormanlık oluşmuştu. Kalbim duracaktı nerdeyse bu kadar güzel bir orman görmemiştim. Küçük ama her çeşitten ağaç bitki var gibiydi. Gözlerimi alamıyordum etrafıma bakıyordum büyü gibiydi her şey. Gözlerimi kapattım rüya olmasından korkarcasına. Bir süre kapalı tuttum açınca baktım her şey aynı güzellikteydi… Koşarak içeri girdim ve bu kıyafetlerle ne kadar hızlıydım bilemiyordum yanlış şeyler düşünmekten korkarak hızla içeri attım kendimi. Ve pencereye doğru ilerledim. Sadece yeşil doğayla bile bambaşka bir dünya olmuştu burası.

Yeşilin kıymetini bilmedik ve doğa acısını bizden çok ağır alacak. Verdiğimiz bedeller kendi hayatlarımız olacak ama hala farkında değildik. Ey insanlık! kendine gel diye haykırmak isterdim, aşık olmuştum yeşil doğaya gözlerimi alamıyordum. Nasıl da güzelleşmişti kuraklık alan. Halbuki çok basit değil miydi doğayı kendi halinde bırakmak. Bizden aldığı bir şey yoktu aksine bizi besliyordu. İnsanoğlu olarak dokunduğumuz her şeye zarar vermekten başka bir şey yapmadık. Dokunduğumuz hiçbir şeyi eskisi gibi bırakmıyorduk. Doğada bizden alıyordu bir şeyler. Doğal afetlerle aldığı canlar insanlığa verdiği cezaydı.




Ben kendi kuracağım gezegende buna engel olacağım. İnsanlığa yer vermeyecektim. Sadece hayvanlar ve bitkiler olacaktı. Onlar belki içgüdüleriyle insanlardan çok daha iyi yönetirdi benim dünyamı. Penceremden olanları düşündüm, hayal ettiğim bur ortam bile mucize gibi geliyor bu olan biten şeyler. Kafamı salladım bunları düşünmek saçmaydı. Şimdiyi yaşıyorum ve yaşayıp görmekten başka bir şey yapmam doğru olmazdı. Düşünce gücümü bunlarla doldurmak benim zararıma olur. Düşüncelerimi kontrol etmeyi daha çok öğrenmem gerekecek. Dışarıda daha fazla kalmak için ve bunun tadını uzun süre çıkarmam için bunu yapmalıydım. Ama artık kafamın içinde her şeyi düşünmeme engel olacak bir şeyler vardı. Doğadaki yeşilliği hallettik biraz daha. Yapmam gereken suyun maviliği kalmıştı. Ormandan, ormanın derinliklerinden çıkıp gelen nerden geldiği belli olmayan sınırsız bir kaynak gibi olsun. Masmavi bir nehir. Zaten dünyada ilk şehirleşmeler nehirlerin kenarlarına kurulmuştu bunu insanlığın tarihinde okumuştum. Bende şimdilik yeşil doğamı küçük bir nehirle güzelleştirebilirim. Dışarı çıkmaya hazırlanmıştım ve kapıyı açtım. Gözlerimi ayırmak istemiyordum. Ormanın içine girdiğimde küçük bir nehir düşündüm ormanın derinliğinden gelen uzun ince bir nehir. Gözlerimi kapattım ve hayal gücümle düşünce gücümü birleştirdim zaten kurmuştum planımı artık oluşmasını bekledim birkaç dakika bekledim ve gözlerimi açtım ama değişen bir şey yoktu. Neden değişiklik olmadı bir daha gözlerimi kapattım uzun uzun bekledim etrafımda dönüp durdum. Ama yok, her şey aynıydı. Zühre beni uyarmıştı bazı olayların gerçekleşmesi farklı zamanlarda olacak. Etrafıma baktım hayran hayran. Eve doğru yürüdüm. Üstümdekilerden kurtuldum sırılsıklam kalmıştım özel kıyafetlerin içinde dışarısı çok sıcaktı. Hemen duşa girdim ve yatağıma uzandım uyku haline geçtim. Uyumuştum çoktan.

Gözlerim ovar şekilde yatağımdan kalktım. Dışarıdan sesler geliyordu. Su sesi gibiydi hemen pencere kenarına koştum ormanın içinden gelen masmavi bir nehir. Kafayı yemek üzereydim odada danslar ediyordum. Tablo gibiydi her şey. Artık dışarı çıkabilirdim ama üzerimi değiştirmem gerekecekti. Giyinmemi bitirip kendimi dışarı attım. Nehir’e doğru yürüdüm elimi suyun akşına bıraktım. O kadar iyi gelmişti ki derin bir nefes aldım. Zühre’nin sesi gelmeye başladı adımı ilk defa duymuştum ağzından. Venüs diye seslendi. Etrafıma bakındım karşımda duruyordu. Yüz ifadesi çok mutlu gibi görünüyordu, memnun olmuş gibiydi.

Efendim dedim.

-çok iyi iş çıkarmışsın doğanın vazgeçilmez iki rengini önce düşünmen hayran bıraktırdı beni.

-Evet doğanın kıymetini bilirim. Önceliğimde olmaları gerekirdi.

Ve Zühre ortadan kayboldu bir gelir bir yok olurdu ama bu hali bile beni mutlu ediyordu. Etrafıma bakınırken kuş seslerini duymak istedim, kedi ve köpek görmek istedim. Ağaçlarda ağaçkakan ve daldan dala atlayan şempanzenler. Aklıma gelen onlarca hayvan. Neler oluyor demeden etrafımda çeşit çeşit hayvanlar. Sanki daha önce buralardaymışlar gibi hareket ediyorlar. Kendim dışında canlıların olması beni daha çok heyecanlandırmıştı. İçeri girdim ve oturdum biraz kitap okumak istedim uzun zaman olmuştu elime kitap almayalı. Biraz okuduktan sonra kafamın içine dışarıdaki düzen düşüyordu. Pencereden dışarı baktım ve oda ne! Bütün hayvanlar oradan oraya savruluyorlardı. Bu düzeni kurmam gerek ormanın dışında kalan yeri başka bir orman alanı yapıp yırtıcı, vahşi doğa hayvanları için. Bunun için önce dışarı çıkmam gerek. Ve dışarı attım kendimi belli bir sınır oluşturdum diğer bölgede. Sınırda düşünme gücü moduma geçtim. Sınırdan öte bir doğal yaşam alanı oluşturdum onları düşünce gücümle oraya yerleştirdim ve onların ortamı da tamamlanmıştı. En çok korktuğum şeydi birbirlerine zarar vermeleri ama olmadı erkenden hallettim. Ve hayvanların yeri doğal yaşam alanlarıydı, onların yeri yapay yapılmış hayvanat bahçeleri değil, kendi yaşam alanlarıdır. Ve unutmayalım empati kurarak çoğu şeyi halledebiliriz. Onların savunmasız hallerini ve bize muhtaç olmalarını kendi merhametimizle iyileştirelim. Yaptığımız her şeyin, attığımız bütün iyi veya kötü adımların bir bedeli vardır. Etrafımda dönüp duruyordum her şey düşünce gücümün sonucuydu muhteşem bir görüntü vardı karşımda. Gözlerim dolmuştu gerçekten mümkün müydü böyle bir şey. Şu an yaşadığım şeyler rüya gibiydi ama gerçek olmasını diliyorum. Hayranlıkla doğanın bize sunduğu şu güzelliklere bakıyordum. Artık yanlış bir şeyler düşünmemek için içeri girmem gerekiyordu. Adımlarım hızlı değildi gitmek istemiyordu sanki ayaklarım. İçeri girmek üzereyken Zühre’nin sesiyle kendime geldim yukarda duruyordu. Görebilmem için yukarı bakmam gerekiyordu. Başımı kaldırdım tam tepemde duruyordu. Konuşmak istiyordu ama önce içeri girmem gerekecekti. Odamın penceresine geçtim şimdi karşımda duruyordu. Benimde konuşmaya ihtiyacım vardı.

Zühre: sıkıldın mı burada. Yüzünde yorgunluk hissediliyor. Anlat bakalım nasıl gidiyor. Her şey yolunda mı?

Bendeki tatlı bir yorgunluk bu durumdan rahatsızlık duymuyorum. Düşünce gücümün etkisindeyim. Nasıl bu kadar şey olabiliyor anlam vermekte zorluk çekiyorum ama bu durumdan çokta memnunum. Kendimi çok huzurlu hissediyorum etrafımda olan biten bu güzelliklerin olması beni inanılmaz huzurlu yapıyor. İstediğim gibi bir dünya yaratmak en büyük isteğimdi onu da şimdi gerçekleştiriyorum. Doğaya zarar veren insanları gördükçe, hayvanlara yapılan işkenceler, bize ihtiyaç duyan canlıları savunmasız bıraktıkları için… Kendimden nefret ediyordum, insanlığımdan utanıyordum. Nasıl bu kadar düşüncesiz davranabiliyorlardı. İlk insanlıktan bu yana dünyaya verdiğimiz zararın sınırı yok. Bunları görebilmek için etrafımıza bakmamız yeterliydi. Nereye baksam yüksek binalar, gökdelenler… gökyüzünü göremez olmuştuk. Işıklandırmaları yıldızları görmemizi engellemişti artık. Köy yaşamını hor gören insanlığımız, artık köye koşar oldular. Şehir hayatı, yıpratmaya başlamıştı insanlığı, ruhlarını yaşlandırıyordu artık. Hayatı köye doğru yaşamaya giden insanlar bu sefer köyde kalanları huzursuz etmeye başlamıştı. Şehirde gördüğü alışkanlıkları köye taşıyorlardı. Bu tehlikeli bir hal almaya başlayacak gibi görünüyordu. Köy geleneklerini yozlaştırmaya kadar gidebilir bu durum. Çoğunluk, köylüyü ruhen alışkanlarını sömürmeye doğru gidiyordu. Ama umarım bunun önüne geçebilirler. Kim bilir şu an ne durumda insanlık!



Benim buradaki hayatımı şekillendirmem için, doğanın düzenini kurmam gerekiyordu ve bunu denedim, başardığımı da görebiliyorum. Yapacağım barınma yerleri: yapılarım yüksek gökdelenler olmayacak. Yapılarımı yatay olarak planlarsam gökyüzüne daha az haksızlık etmiş olurum. Nefes almak istediğimiz zaman yukarı bakıp derin bir nefes almak mümkün olacaktı. Sınırsız bir mavilikte boğulmak. İstediğimiz kadar. Bunları düşünmeyi sürdürürken Zühre aklıma düştü. Bir an ürperdim kendime geldim, cam kenarında; yüzümü iki avucuma almış Zühre’ ye bakarken buldum kendimi. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle beni izlerken buldum. Yanaklarımın kızardığını hissettim hemen pozisyonumu değiştirdim.

- Özür dilerim daldım derin düşüncelere umarım konuşmaların seni sıkmamıştır. Dedim.

Hayır seve seve dinledim. Dile getirdiğin şeyler çok güzel mesajlar. Eline geçen bu fırsatı iyi değerlendirmen lazım belki kendi kurduğun dünyan insanlığa ders olacak. Venüs:

-hayır hayır. Duymak istemiyorum. Benim dünyamda insanlığa yer olmayacak. Onlara yer vereceğimi düşünmüyorum, benim dünyamda sadece hayvanlar ve bitkiler olacak. Bu dünyayı insan dışındaki canlılar için kuracağım. Onları koruyup kollamak istiyorum bu dünyada.

Zühre:

-Ama bu çok büyük bir ceza olmaz mı! Gerçi onlar hakkettiler belki de. Doğanın cezasını senin alman çok büyük ders olacak.

Venüs:

-Üzgünüm. Çünkü dünyada benim sevdiklerim de var. Onlar da orda kaldı ama verdikleri zarar görülmeyecek gibi değildi. Belki birkaç kişinin hatasını tüm insanlık verecek ama insanlar birlik olabilirdi doğayla savaşa dur diyebilirlerdi…

Zühre:

Haklısın! Belki de bu senin dünyan istediğin her şeyi dileyip yapmakta özgür olacaksın. Yarattığın sana özgü kalacak. Kimi istersen onlar var olacak ama unutma insansız bir gezegen ne kadar doğru olabilir bunu bir daha düşünmen gerekecek. Düşünce gücünle hayallerini dikkatli kurmalısın! Şunu unutma seçilen birisiydin sen ve senin dışında buraya yerleştirilmesi gerekecek aileler olacak. Sen bu gezegenin mimarı olacaksın, yaratıcısı sensin ama sadece senin elinde olmayan şeyler var. Bu mümkün değil.

Venüs bunlardan bir haberdi. Nasıl olacaktı anlam verememişti ama şu an bunları dinlemek istemiyordu ben hayallerimi gerçekleştirmek için buradaydım.

Bunu sürekli dile getiren Zühre, Venüs’ün aklında soru işaretleri bırakmıştı. Ama Zühre bilmiyordu Venüs’ün düşünce gücünü kontrol edecek bir eğitimin aldığından habersizdi. Bu tür şeylere çok küçük yaşlarda merak salmıştı ve eğitimleri dinlemeye fırsatı olmuştu. Böyle bir duruma geleceğimi ve bu eğitimlerin işime yarayacağını tahmin edemezdim.

Başımı kaldırdığımda Zühre ortadan kaybolmuştu ne zamandan beri yoktu acaba? Alıştım artık aniden ortaya çıkıp ve ortadan kaybolmasına. Pencereden ormana doğru baktım huzurlu bir ortamın olması nasıl da iyi gelmişti ruhuma şu hayvanların birbirleriyle anlaşmaları… kavgaların, savaşların olmadığı bir dünyanın olması dileğiyle, hayallerimde yer verdiğim hep buydu. Sonsuz iyilik, eşit yaşam şartları, sonu olmayan mutluluk kahkahaları… acaba dünyalılar yeni nesillere ne bırakacak. Devamı olan hiç bitmeyen savaşlar mı? Açlık, susuzlukla, kuraklıkla dolu bir dünya mı? Geleceğe güzel şeyler bırakmak varken onların hayatlarını mahvediyorduk. Doğdukları andan itibaren uğraşmaları gereken, çözüm üretecekleri bir dünyaya merhaba diyeceklerdi. Yok olmaya doğru giden bir dünya vardı önümüzde…



Artık yapıların planlamasını yapmam gerekiyor. Masaya geçtim ve önümdeki kağıt kalemle bir şeyler çizdim. Doğal tabiata zarar vermeden barınmak için yapılar yapmam gerekecekti. Nasıl yapabilirdim diye düşünmeye başladım. Aklıma birkaç şey gelmişti. Yarattığım doğaya hiç karışmadan hiç bozmadan yan taraflarına yapılarımı dikebilirdim. Evlerimiz yan taraflarda yatay olarak sıralarsam ve her evin etrafında kendilerine ait küçük bir bahçe olacak şekilde tasarlamayı düşündüm. Her evin sahibi olacak aile hayvan bakacaktı. Hayvanları beslemek ve barınak sağlamak için mecburi bırakacaktım, kurduğum gezegenin kuralları vardı. Ve uyulmaması gerekildiği anda çok ağır cezalar sunulacaktı. En büyük ceza da diğer dünyaya gönderilme olacaktı. Ama Zühre seçilmiş aileler dedi ve bu aileler, önüne gelen ipini koparan insanlar değildi. Belli bir seviyeye gelmiş insan gruplarıdır. Neyse bunları düşünmek en çok onlara düşmüştür. Nerde kalmıştım…

Dediğim gibi istediğim evler planı o şekilde olacak kurduğumuz hayvan barınakları kuracağımız bahçelerde olacak. Her ev belli bir özel alan olacak aileler için. Özel hayatın yer aldığı, mahremiyetin gizliliği olan yapılar olacak. Evin dışında kalanlar evlerde neler olduğunu, neler dinlenildiği bilinmeyen yaşamlar olacak. Kimsenin gürültüsü bir başkasını rahatsız etmeyecek. Yapıların ses geçirgenliği daha iyi dizayn edilecek. Bunları düşünürken yorgunluğumu hissettim fakat bu yorgunluk beni rahatsız etmiyordu. Babaannem ne yapıyordu acaba? Beni merak ediyor muydu acaba? Bunları düşünecek zaman değildi bana verilen fırsat belki de görevimdi bunun belirsizliğini yaşasam da en iyi şekilde yapmam gerektiğinin de farkındayım. Dışarı çıkıp ilk yapıdan başlamam gerek. Yaşadığım bu gezegende ilk yapılarımı yapmaya başlamam ve kentleştirmem başlayacak demektir. Bu galiba önemli bir yere sahip. Dünyayı düşündüğümüzde içinde barınabildiğimiz yerler hayatta kalmamızı çok kolaylaştırıyordu. Böylece içinde yaşadığımız yerler iyi düşünülmeli. Dışarı çıkmak için hazırlandım. Çıkarken artık üzerimdeki kıyafetlere alıştığımı fark ettim, buraya gelecek ailelerde günlük dışarıda kullanacakları kıyafetleri özel olur muhtemelen yoksa bu atmosferde insanlar bir saniye bile kalamazdı. Dışarıda ormana göz attım farklı bir dünyaydı orası o ortamı bozmam büyük haksızlık olurdu. İyi ki bozmadan başka alanları düşündüm. Neresi olabilir? Ormana arkam döndüm evet daha iyi bir manzaraya sahip olabilirdi buradaki insanlar. Şimdi evler yan yana sıralı tek katlı daireler ve karşılıklı olacak şekilde evler belli bir dizaynda olacaktı yapılar her ev ortada kalacak şekilde bahçe içinde olacaktı. Tam ortada uzun ince tek kişinin geçebileceği bir yol düşündüm. İlk evden başlamam gerek diye gözlerimi kapattım ve hayallerimle düşünce gücümle birleştirdim. Artık doğru düşünmem yeterli olurdu. Ve hayalimdeki yapıyı düşündüm. Bungalov evler ahşaptan yapılmış küçük ama şirin evler. Sesler geldi ama gözlerim kapalıydı hala sanki gözlerim bilerek kapalı kalıyordu uzun bir süre elimden olmadan. Kafamın içinde ki hayallerim gerçekleşsin de hiçbir şey umurumda değilmiş düşüncesi sarıyordu beni. Ama zamanı doğru kullanmam gerekiyordu, açmaya başlamıştım gözlerimi gördüğüm ev hayallerimdekinden daha iyiydi. Tek katlı yapıydı. Bahçesi küçük bir orman gibiydi. Yemyeşil bir alanın içine bungalov ev düşmüş gibiydi. Heyecan içinde içeri girmek istedim. Kapıdan içeri girdim ve düz bir koridor önümdeydi içinde her şey mümkündü. İhtiyacımız olan her şey eksiksiz vardı. Tavan boydan boya şeffaf camdan yapılıydı ve gökyüzünü görmek, izlemek için çok güzel bir detaydı. Artık yıldızları görmek çok daha kolay olacaktı. Burada ki ışıklandırmalar mum ışığının dibine verdiği kadar düşük olacak. Akşamları herkes kendi köşesine çekilecek teknolojiden bağımsız kalacağımız bir ortam diliyorum. Küçük camdan dışarı baktığımda her eve ait bahçeyi görüyordum çok farklı bir dünya gibi olacaktı çünkü her eve ait olacak bu küçük ormanlar onları tatmin edecekti diye düşündüm kendi kendime. Aç gözlülük olmayacaktı kimsede. Kimse kimsenin sahip olduğu şeylere göz dikmeyecekti. Çünkü benim yarattığım bu gezegende herkes eşit şartlarda aynı yaşam koşullarına sahip olacaktı. Eşit imkanlarla yaşamak daha mutlu kılacaktı buradaki herkesi. Bahçeye çıktım etrafıma bakınıp durdum. Ağaçlar, çiçekler her şey vardı buraya yerleşecek aileler çok şanslı olduklarının farkında bile değillerdir. Umarım dokundukları her şeyi mahvetmezler. Bunların olması imkansızdı kimse dünyalılar kadar kötü olmayacaktı çünkü buradakilerin uymayacağı kuralların cezası diğer dünyaya geri yollanma olacaktı. Evin dışına çıktım ve yeni evin kurulması için düşünme alanımı oluşturdum. Gözlerim kapalıydı, başlamıştı aynı düşünme şeklim. Düşünce gücüm bazen beynimde ağrılara sebep veriyordu. Kendimi yorduğumdan dolayıdır belki. Evet ikinci bungalov evimde tamamlanmaya başlamıştı. Sesleri hissetmek gurur vericiydi. Gözlerimi açmak için zamanım dolmuştu açabilirdim. Gözlerim aralandıkça evimiz daha iyi netleşiyordu. Yapılar aynıydı hemen hemen boyutları belki farklı oluyordu. Buda gelecek ailelerin kişi sayısına bağlıydı. Bungalov evlerimize bazıları iki kişi bazıları üç, dört ya da benim gibi tek kişi de kalabilirdi. Bakalım seçilen aileler bana da sürpriz olacaktı. Yapıların tek tek içine bakmaya üşenmedim hiç kontrollerimi yapıyordum. Bahçe de aynı şekilde küçük bir orman gibiydi. Eksiksiz yapılar oluşturuluyordu. Kendi evime geçip dinlenmek istedim. Evde kendimi yatağıma attım ve gökyüzüne baktım ne kadar yorulduğumu hissettim. Uyuya kalacak gibiydim ama önce üzerimdekilerden kurtulmam gerekecekti dışarıdayken çok hissetmiyor insan ama evlerin içine geldiğimizde çok kötü bir basınçla hissetmek daha zor oluyordu. Duştan çıktım üstümdeki yükün nasıl hafiflediğini anlamıştım. Masada duran su bardağını başıma diktim. Yatağıma geçtim ve gökyüzüne daldım sonsuz bir mavilikle gözlerimi kapatmıştım. Uyanmaya yakın yatağımda düşünmeye başladım. Yaşadığım bu kadar şeyi belki de yazıya geçirmeliydim. Evet bu çok iyi olacaktı benim için. Yaşadığım şeyleri unutmamak adına bunu yapmalıydım. Yatağımdan kalktım, yemek masasına geçtim bir şeyler atıştırdım. Pencereden dışarıyı gören tarafa çalışma masamı çektim. Yazmaya başladım. Nerden başlasam diye kara kara düşünürken ilk cümlelerim çoktan kağıda dökülmüştü.

Bahçeye bakmak için başımı kaldırdığımda ne kadar zamanın geçtiğini anlamamıştım. Kaç saattir aynı pozisyonda durduğumu tahmin edememiştim. Ama yazığım şeylere bakılırsa saatler geçmişti. Bu kadar şeyi hangi ara yazmıştım? Temellerini attığım bu dünya benim için çok büyük bir şans oldu. Kadın başınıza yapamazsın diyenler bu olanlara şahit olmalıydılar, seçilmiş olmam en büyük adımım olacaktı. Dışarıya çıkıp geri kalan evleri tamamlamam gerekecekti. Mutlulukla giysilerimi giydim ve dışarı çıktım. Dışarı çıkarken yaptığım rutin şeydi yarattığım gezegeni önce gezmek ve gözlemlemek. Ormana girdim, hayvanların nasılda birlikte uyum içinde yaşamalarını uzun uzun izledim. Çokta zor olmamalıydı bu. İnsanların işbirliği yaparak yaşamaları mümkünken hayvanlarda bu olmamasına rağmen daha yüksek yaşama kapasitesine sahiplerdi. Gökyüzüne doğru baktım hava çok güzeldi. Ormandan çıktım ve yaptığım yapılara baktım kusursuz yapılardı. Aynı sırada belli bir plan doğrultusunda geçişleri göze hitap ediyordu. Bugün belirlenen sıradaki evlerin yapılarını bitirip karşı tarafa geçiş yapmam gerekiyordu. Boş alana geçip düşünmeye başladım beynim artık nasıl düşünmem gerektiğini biliyordu. Düşünüp ve beklemeye başladım. Oluşmaya başlamıştı evimiz, gözlerimi açtığımda evin içine girdim diğerlerinden daha büyüktü ama planlaması aynıydı. İçeri girdim ve oda sayısının fazla olması şunu gösteriyordu geniş bir aileydi gelecek olan. Evin büyüklüğü gökyüzünü görmek için diğerleriyle aynıydı. Ayırt etmek mümkün değildi, düşüncelerimde eşit herkese eşit şartları sunmak güzel bir duyguydu. Evin küçük ormanını ve hayvan barınaklarını oluşturduktan sonra inceleyip yan tarafa geçtim. Yeni ev yapmak için hazırlandım hayal ettim ve böyle devam etti evlerin yapımı bunun yanında gereken ne varsa hepsini düşünüp hayal etmiştim. Mutluluktan yanlış şeyler düşünmemek için kendimi çok zorluyordum. Bunun, bazen beynimi yorduğumu hissediyordum kendimi zorlamam ve sadece neye odaklanmam gerektiğini bilmek daha da zorlaştırıyordu. Kendi evime geçtim rahatlamaya çalıştım başımın ağrısı gelip hemen geçiyordu. Her şey rahat bir gezegende yaşamak içindi buradaki nesil nasıl bir nesil olacaktı acaba? Meraklıydım bu konuda, sevmeyecekleri bir dünya olmayacaktı bundan emindim. Özgürlüğün doğru anlamda yaşayacakları bir hayat çoğu şeylerini kolaylaştıracaktı. Buraya gelen aileler dünya hayatından soyutlaşmaları gerekecekti, bunun için nasıl bir yol izlenilecek acaba? Buraya yerleşecek insanlar önceki hayattan İçselleştirdikleri çoğu şeyden vazgeçmeleri gerekir. Alışkanlıkları buradaki gezegeni mahvetmeye yeterli olacaktır. Çünkü insanoğlu alıştığı şeyden kolay vazgeçmez. Düşündüğüm şeyler hep kağıda dökülmüştü. Düşündüklerimi yazmam beni rahatlatmıştı. Karşımda konuştuğum biri var gibi hissettiriyordu. Zühre’nin olmadığı anlar için bana iyi geliyordu. O buradayken konuşmalarımızı not alıyordum ve zaman çabukta geçiyordu. Zühre gittikten sonra konuştuklarımızı düşünüyordum. Babaannemin anlattığından çok farklı bir enerjisi vardı. Aramızdaki bu bağın kadının kutsallığı gibi bir bağdı. Galiba aramızdaki bağ, bu gezegenin daha kusursuz yaşanılabileceğini gösteriyordu şimdiden. Uzanırken bunları düşünmek daha rahat düşünmemi sağlıyordu. Gel gör ki dışarı çıkıp karşı tarafın planını yapmam lazım. Dışarı çıkıp karşıya dizilen evleri görüyordum karşımda muazzam bir görüntü oluşmuştu. Küçük şehirleşmeyi karşıma aldıktan sonra sihirli düşüncelerle hayal kurdum ve evler oluştu yavaş yavaş. Dedim ya yapılar birbirinin ikizi gibiydi her şey aynıydı. O kadar güzel duruyorlardı ki. Evlerin uyumu insanı heyecanlandırıyordu. Etrafımda dönüp durdum küçük bir şehir oluşturmuştum. Büyüleyici bir ortam vardı karşımda. Şimdilik planladığım alana kurduğum şehir bu kadarla sınırlı kalacaktı belki artan nüfusa bağlı olarak şehirlerim artacaktı. Zühre’yi duyar gibi oldum ama yanlış duymuştum çünkü ortalıkta kimse görünmüyordu. Şehre bakarak yürüdüm evime doğru. Üzerimdekileri çıkardım, elimde kahve bardağımla pencere kenarına geçtim. Kurduğum bu hayatı görmek gururlandırıyordu beni. Ne kadar öyle beklediğimi bilmiyordum ama Zühre’nin seslenmesiyle kendime gelmiştim. Elimdeki kahve buz gibi olmuştu kim bilir ne kadar olmuştu öylece beklemem.



Venüs, dalgınlığın yine üzerinde.

Evet daldım bu manzaranın karşısında.

Zühre bakıp duruyordu etrafına beğenmiş gibi duruyordu.

Hayran kaldım bu kadar iyi planlanmış bir şehir hayal etmemiştim. Bir kez daha göstermiş oldun doğru kişi seçilmiş. Ellerine sağlık bir kadının elinin değdiği çok belli oluyor. Yapacağını biliyordum.

Venüs:

Çok mutlu oldum böyle düşündüğüne. Bunun hayalini kuruyordum her anımda. Bu hayallerle büyümüştüm. Yeni kurulacak bir dünya için planlarım beni yanıltmadı bende muyluyum böyle kusursuz bir iş çıkardığıma. Ailemden ayrı kaldım ama bunu en azından insanlığın soyu için büyük bir iyilik yaptığımın da farkındayım. Bana verilen görev çok şeyi görmemezlikten gelmeme neden oldu. Bunların başında gelen aile özlemiydi. Gözlerim dolmuştu.

Zühre:

Üzülme ama birçok insan için yeni bir hayat kuracaksın. Bunları düşünmen daha iyi olacak. Hala bu duygularının olması hepimiz için güzel şeyler olacağının göstergesi. Kadın olarak kurduğun bu dünyada güzelliklere, huzura, mutluluğa yer vereceğine emimin.

Venüs:

Teşekkür ederim. Elimden geleni yapmaya çalışıyorum bundan şüphen olmasın.

Mutlu olmuştum bunları duyduğuma. Şimdi yeni plan ne acaba şehirleştirmem sona yaklaşmıştı hatta bitmişti bile eklemem gereken bir şeyler var mıydı aklıma gelmiyordu. Geriye buraya yerleştirecekleri insanlar kalmıştı. Bunları düşünürken Zühre seslenmişti.

Zühre:

Evet düşüncelere daldığın şeyler bundan sonra ne olacağı konusu muydu. Merak etme şimdi yeni düzenlemeler başlayacak. Bu sürede sen son eklemelerini yaparsın ve bitirirsin bu şehirleşmeyi. Sıra insanları yerleştirmeye geleceğiz.

Venüs:

Peki buraya gelen insanlar neyle karşılaşacaklarını biliyorlar mı? Nasıl getireceksiniz onları?

Zühre:

Buraya getireceğimiz insanlar seçilmiş insanlar. Buradaki her şeyden haberleri var, neyle karşılaşacaklarını biliyorlar. Onlar şimdiden bu ortama ayak uydurmaları için belli başlı eğitimlere tabii tutuldular. Dünyada olup da burada olmayan şeyleri biliyorlar. Buradaki şartlardan haberdarlar ve kabul ettiler bütün şartları. Kimisi ailesiyle kabul etti kimisi aileyi bırakıp tek kişi kabul etti. Yarattığın evlerin büyüklüğü bu yüzden farklıydı. Buraya gelmeyi kabul edenler diğer dünyaya biz istemediğimiz sürece gitmeleri yasak. Şu an hepsi özel tasarlanmış laboratuvarlarda uyutuluyor. Eğitimleri bitti bir süredir uyutuluyorlar ve uyanmayı bekliyorlar.

Bu anlatılanlar çok ilginç bir hal almaya başlanmıştı. Venüs:

Peki beni nasıl seçtiniz benim biranda kaybolmam ailemi telaşlandırmadı mı? Merakım gittikçe artmıştı.

Zühre:

Sen seçilmiş olandın doğru. Bu çalışmalar yıllarca sürüyordu. Sen özeldin bu yeteneğin babaannen daha çocukken aşılamıştı bir kere sana. Sana bunu sunmamız zaten seni ikna edecekti. Ama ailen hepsi böyle bir şeyle görevlendirildiğini biliyorlar bu yüzden seni aramalarına imkan yok. Nerde olduğunu biliyorlar.

Duyduklarıma inanamamıştım. Bu yüzden benim davranışlarıma tepkisiz kalıyorlardı. İnsan merak etmez mi diye düşünüp duruyordum. Ama bunların hepsi birer oyunmuş, arkamdan çevrilmiş birer oyundu. Hem mutluydum hem de arkamdan böyle bir oyunun oynanması kötü hissettirmişti. Babaannemin beni eğitmesi bunun içindi demek ki.

Zühre:

Venüs, kötü hissetme kendini, bunlar olacaktı zaten. Sen olmasaydın bir başkası olacaktı. Senin fikrini almış olsaydık bile kendi kararın bu yönde olacaktı. Çünkü bunlarla büyümüştün. Gezegenler, başka varlıklar, başka hayatlar, farklı atmosferler bunlar hep ilgini çekmişti. İlgi alanın çoktan oluşturulmuştu. Ailen sadece bizim işimizi daha çok kolaylaştırmıştı.

Düşününce doğru konuşmalardı bunlar. Ailem istemese bile ben yine böyle bir görevi kabul edecektim. Onlara kızmak biraz anlamsız olacaktı. Nasıl bir karar vereceğimi bildikleri için zorlamadan bu işi kolaylaştırmıştılar.

Zühre:

Sende hak verdin düşününce değil mi? Bazı şeyler elimizde olmaz. Bazı kararlar alınır ve sen sadece o kararlara uymakla kalırsın. Bu da onlardan biriydi. Ve gülümsedi.

Bende gülümsemesine ortak oldum. Başıma gelen en güzel şeydi. Kızgınlığım geçti bile.

Zühre:

O zaman sen dinlen burada kalacak insanlar yavaş yavaş gelecekler. Onlarla ilgilenmen kolay olacaktı. Onlar seni tanıyor, biliyorlar. Açıklaman gereken çok olmaz her şeyi bilip öyle geliyorlar. Sana kalan şey kurduğun şehri anlatmak, tanıtmak.

Ve gitti. Soracak sorularım yoktu zaten. Her şeyi bilip gelmeleri benim işime geldi. Yatağıma uzandım çok yorgundum bu son anlatılanlardan sonra beynimin yorgunluğunu daha çok hissettim. Bakalım neler olacaktı artık bambaşka bir döneme geçiyoruz. İnsanlığı deneyelim bakalım neler olup bitecekti.

 “…Ve bazıları ışığın, bazıları gölgenin peşine düştü.” – T. S. Eliot –

Ben Venüs, Zühre yıldızının ışığının peşine düşmüştüm. Uyandığımda yeni başlangıçlara yelken açacağımı bilmeden.










58 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör
bottom of page