top of page

bir Şeytanok'un bilgisine erişmek..

Güncelleme tarihi: 28 Oca

Evreni anlama tanıma arayışımız bizi özgürlüğün tanımına da ulaştıracaktır. Bilgenin, " Evrenin amacı özgürlüktür diyesim geliyor" belirlemesi de bununla bağlantılıdır. Doğayla, toplumla, yaşamla, kadınla bağı kopmuş olan bilimin bireyin her tür güdüsünü tatmin etmeye odakladığı özgürlük tanımının evrenin dili olmadığı bir gerçektir. Özgürlük evrendeki müthiş uyumu anlamak ve bu uyumun, ahengin insanda nasıl gerçekleştiğini anlama arayışıdır belki de. "En sert kayalarda kök salmaktan" tutalım, en dip dalgalar ile yarışmak, bir şeytanokun bilgisine erişmektir ya da. Bilemiyorum. Evrenin bir parçası olduğunun bilinciyle evreni anlama, anlam verme ve yorumlama gücüdür ya da... Şimdi söylenilenler de mutlak gerçekler değil elbette. Önemli olan mutlaklık değil, mutluluk nihayetinde. An'da mutlu olmanın bilgisine ulaşma teatisi diyelim bir de... Evrende iki kişi ya da iki şey arasındaki frekans uyumunun adı olan rezonansı yakalayabilmektir ya da. Katışıksız, beklentisiz, dürüst, samimi, karşılıksız bir sevgi ile

sevdiğinde dünyanın öbür ucunda da olsa sevdiğini hissettiğin ya da koruyabildiğin gerçeğidir. Bu bağı özgürlük ahlakı ve özgürlük bilinci ile koruyabilme gücüdür ya da.


Zira kadın ile erkek arasındaki ilişkilerin özgürlük ahlakından yani etik ilkeden uzaklaştığı bir çağda yaşıyoruz. Bu çağda ne kadar çok kadınla ya da ne kadar çok erkekle beraber olduğun özgürlük ölçütü olarak ele alınmaktadır. Cinsel tatmini arayan ya da cinsel enerjiyi akıtmak için cinsler arasındaki ilişkinin birlikteliğine kodlanan insanlık en çok da bu ilişkide değerden yoksunlaşmaktadır. İnsanın oluş gerçeği en çok bu ilişkide sakatlanmaktadır. Evren ile olan bağı yok olmakta, akışkanlığını kaybetmektedir. Bu güdüsünü tatmin etmek için kendisine sayısız sanal proje ile gelen kapitalist uygarlığın basit metası ya da kölesi olmaktan kurtulamamaktandır. Bu güdüyü tatmin etme arayışı tüm köleliklerin kapısını aralamaktadır. Etik estetik ilkeden yoksun bir bedensel haz arayışı ile gelip geçici bir birlikteliğin sınırlarına hapsolmaktır..



Metalaşan, makineleşen bedenin ruhsal-düşünsel-bedensel bütünlüğünü sağlayamadığı içinde doyumsuz bir şekilde bir kişiden başka bir kişiye savrulmaktadır. Hem bedensel hem sosyal anlamda kendisini köleleştiren bu bağın özgürlük ahlakı yani etik ile bağını oluşturmaktan ise imtina etmektedir. Çünkü özgürlük ahlakı ile bütünlüklü bir bağı yakalamanın zorlukları çok fazladır. Özgürlük ahlakında salt bir güdüyü tatmin etme arayışı yoktur. Bir bütünlüğe ulaşma arayışı vardır. Bunun zamanı, mekanı ve toplumsal meşrutiyeti olmazsa olmazdır. An'da

özgür bir mekanda bir olmaya kayıtlıdır. Basit bir tatmin olmanın ötesinde bütün olmanın hazzına ulaşmayı ifade etmektedir. Bunun için kadının da erkeğin de hazır olması, belli bir olgunluğa kavuşmuş olması önemlidir. Yine kadının da erkeğin de iktidar ilişkilerinden kendilerini bağımsız kılmalarıyla mümkündür. Köleleştiren bir bağa değil özgürleştiren bir bağa kayıtlıdır özgürlük ahlakı. Ama şimdi bu tatmin özgürlük ahlakından yoksun bir şekilde her yerde aranmakta hatta yaşanmaktadır.



Kadın ile erkek arasındaki bu bağ bir hakimiyet ilişkisine dönüşmekte, teslim olma güdüsüne endekslenmiş bir şekilde doyuma ulaşmanın yöntemleri aranmaktadır. Oysa ne kadar çok ilişki o kadar çok tatmin değil tam tersi ne kadar çok ilişki varsa o kadar az tatmin yaşanmaktadır. Kadın da erkekte de çeşitli şekillerde yaşanan doyumsuzluğun alabildiğine arttığı modernite sosyolojisinde fast food beslenmeden tutalım fast sexe kadar tüketim alabildiğine artmış bulunmaktadır. Kapitalist modernite yeni kavramlaştırmalar ile bunu meşrulaştırmaktadır. Bunun temeli uygarlık tarihi boyunca çeşitli şekillerde atılmış olmakla birlikte birkaç örnek verebiliriz. Mesela 19. Yüzyılda Victoryen sendromu olarak da isimlendirilen dönemde kadınların cinsel arzuları olamazdı. Cinsellik bütünlenmek için değil daha çok Anglosakson üretmek için yapılırdı. Amaç değil araçtı. Kadınlara yapılan en temel nasihat, "Gözlerini kapat ve İngiltere'yi düşün. Ve ola ki zevk alma gafletine düşersen o zaman " Her şey İngiltere için dersin" şeklindeydi. Yine Venedik'te yaşayan Kazaanova'dan İspanyol efsanelerindeki Don Juan'a veyahut 20. Yüzyılda John Kennedy'e kadar seks bağımlılığını seks hiper seksüalite kavramı ile meşrulaştırması bunun bir başka boyutudur. Bu bağımlılığın adının kadınlar için nemfomani, erkekler için de satriasis olduğunu belirterek meşrulaştırma işlemine devam etmektedir. Bu isimlendirmelerin Freud'un erkeler için kullandığı Oidipus kompleksi ile kadınlar için kullandığı Elektra kompleksi kavramlarının geldiği aşama olduğunu düşünmeden de edemiyoruz.



Kadını bir cinsel meta olarak gören erkek egemen anlayış kadın ile doğru bir birlikteliğin sırlarını aramız haliyle. Yine bu sevginin arkadaş, dost, yoldaş, heval her anlamı karşıladığının farkında olmaz. Bir bakışla, bir dokunuşla, bir gülüşle doyuma ulaşmanın sırrına ermeyenler tatmin olamazlar. Bütün bedenlere bir tatmin olma arayışı ile bakarlar. Yüzünü görmediği, bakışlarına kilitlenmediği, gülüşünü hissetmediği, sesini tanımadığı kadınlarla ya da erkeklerle birlikte olmaktan çekinmez. Ruhu bedeninden çoktan göç etmiş olan bu insan gerçeğinde ruhsal düşünsel bedensel bütünlükten bahsetmek ya da onun mümkün olduğuna inandığı belirtmek de bir ütopya olarak kalır.


Kadın ya da erkek olsun çağımızda sistemin kodlarını her anlamda kendinde taşıyan cinsler için bedensel tatmin en büyük amaç olarak karşımızda durmaktadır. Her kadın ya da erkeği sadece bir beden olarak görme algısı ve anlayışı, onu o anda ağına düşürme ya da kafesine kapatma fantezisi özgürlük ahlakından uzaklaşmasına neden olur. Bu hazzı tanımak için gösterdiği azami çaba her seferinde kendi bedenine çarpıp durur. Bedeni beyinden ve kalpten akan enerjiden, istekten, sevgiden, aşktan yoksun bırakıldığı için acır. Mutlu olmaz..




Bu bütünlük duygusunu zedeleyen bir başka konu ise üreme güdüsüdür. Özelikle soyunu sürdürme, çoğalma içgüdüsü en güçlü güdülerden biridir. Bir erkek sevse aşkından dağları delecek kadar sevse dahi bu üreme güdüsüne çoğu zaman yenik düşer. Bu yönlü örnekler de çoktur. Örneğin yıllarca birlikteliği sürdürmek için onca bedeli göze alan bir ilişki erkeğin bu güdüsü nedeniyle kaybeder. Uygarlık tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur. Baba olma güdüsünün gücü bütün olma, bir ömür varlığının diğer yarısını bulmuş olmanın huzuru ile özgür yaşamı bu temelde yaratma şansını bir kenara iter. Ya da baba olma güdüsü özgürlük ahlakı ile bütünleşmesinin önünde engel teşkil eder. Özgürlük mücadelesinin içinde dahi olsa ögürlüğe kendini yatırma gücünü elinden alır. Köleleşme, boyun eğme, ağlama, yalan söyleme, alışma, kendini sunma, hakaretleri sindirme gibi birçok tutum ve davranışa açık hale gelir.


Kadın ile erkek arasındaki bu handikap aynı zamanda tüm köleliklerin üzerinde yükseldiği zemini ifade eder. Toplumun köleliğe açılması da bu yolla olur. Tüm ahlaksızlıkların üzerinde işlevselleştiği bu kurumsal zeminde özgürlük ahlakında bahsetmek de ütopya olarak algılanır. Örneğin bedensel temas için fırsatı varken bunu yapmamak ahmaklık olarak nitelendirilir. Küçük beyaz bir yalan ile birlikte olmak için bir zemin hazırlama fırsatı varken bunu yapmamak zayıflık olarak tanımlanır. Bunun için çaba sarf etmemek aşk da iddiasının düşük olması olarak ifade edilir. Belki sevdiği kişi de böyle algılar. Ama özgürlük ahlakından taviz vermeye başladığın andan itibaren hem kendini hem onu ve belki de biz olma gücünü kaybedeceğinin farkındalığı önemlidir. İşte bu farkındalığın bilinci nasıl olacaktır? Bir ilişkide özgürlük ahlakını nasıl oluşturacaksın? Kısacası sevdiğin, varlığının diğer yarısı olduğuna inandığı diğer yarın ile biz olma bilincine ve bu bizin kapsadığı evrenin gizli sırlarına nasıl ulaşacaksın? Nasıl yaşamalı sorusunun yanıtı nedir???

24 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör
bottom of page