top of page

Siz bir yürek kıpırtısının fotoğrafını çekebilir misiniz?

Neşeli gülüşler, suskun haykırışlar saklıdır gizinde...


İşte resimler, resmedilmeyenlerin belki de tek pusulası...

Siz hiç fotoğraf çektiniz mi? Elbetteki çekmişsinizdir. Hani bir göğün muazzam berraklığını, yeşilin çiğ tutmuş rengini, belki kanat çırpan kelebeği, ağlayan bir bebeğin ıslanmış kirpiklerini, her biri bir kareyi dolduracak büyüklükte. Peki ya objektiflere sığmayanlar, sığdırılamayanlar? Objektife küskün hangi yüzümüz, hangi döngünün paradoksu?

Resmedemediğimiz neyimiz?..

Siz bir yürek kıpırtısının fotoğrafını çekebilir misiniz? Veya soylu bir yalnızlığın gizil hazzını...

Peki ya kirpiklere takılı kalan düşlerin resmini?

Çekilmeyen bir resim, yarım kalan umutların siyah beyaz renkleri oluyor...

Tıpkı resmedemediğimiz geleceğimiz gibi...


Oysa objektiflere neleri sığdırmıştık bir zamanlar. Ufka kanat çırpan martının denize değen yüzünü, kocaman bir dağın heybetli cüssesini, nasıl da daracık bir kareye sığdırmıştık?

Bazen; ağıt yüklü bir ananın hızmalı yüzüne takılmıştı objektiflerimiz, bazen de; ağlayan bir bebeğin süt kokan dudak kıyısını resmetmiştik. Ama çığlıklarını anlatamamıştık. Ne martının kanat esintisini, ne dağın doruklarında yükselen insan haykırışlarını, ne de bebeğin ilk isyan çığlığını. Hiç birini anlatamadık. Fotoğraflarımıza hiç birini sığdıramadık; o yüzden resimlerimiz dilsiz, fotoğraflarımız suskun ve fotoğraflarımız meçhul...

Biz kuşu sesiyle tanırdık ve suyu tadıyla... Biz dağı esen yelinin uğultusu ve belki de çığlıklaşan sesiyle bilirdik... Hele bebeleri, bebeleri biz çınlayan isyanlarında sevdik.

Ve biz fotoğrafları yüreğimizde duygumuzun gücüyle çekerdik. Gülüşlere isyan takıp resmederdik. Çığlığına yalnızlık katıp çizerdik kâğıtlara, hele umutlarımız, umutlarımıza ezgi gibi soyluluk doldurduk. Biz yazgılarımızı böyle sunduk içenlere...

Adına şiir dedik... İçine duyguyu yerleştirdik ve duygunun fotoğrafını biz şiirle çektik.

Duygunun çizilmiş resmidir şiirler.

Çekilmeyen fotoğrafların buruk dünyası. Tıpkı yıldızlara astığımız düşlerimiz gibi.

Bazen; bir dağın yamacına serpilir mısralar.

Bazen; buz kesmiş bir pınarın coşkusunda gezinir.

Bazen de; bir patikanın dönemecinde moladadır.

Hepsi şiir tadında, ama hepsi gelecek yükündedir.

Her mısra bizden bir şeyleri alır. Her satır geçmişi, her dörtlük bir solukta içilir... Şiirdir dile gelmeyen, öykülerin tercümanı ve belki tek lisanı... Ve şiirdir bizi içimizdekilere anlatan. Bazen bir karıncanın peşi sıra yürür, yürürüz de yorulmayız, bazen bir kuşun kanadına takılırda hiç düşmeyiz... Bazen de; bir sevdaya yaslanır ve öylece uyuruz. İşte o zaman çekeriz fotoğrafını duygunun.

20 görüntüleme0 yorum

Son Paylaşımlar

Hepsini Gör
bottom of page